top of page

Ego Kimliklerini Tanımaya Davet – Oruç Tutma Sürecinde Farkındalıklarım

  • Yazarın fotoğrafı: Sibel Okan
    Sibel Okan
  • 5 Nis 2024
  • 4 dakikada okunur


Odağında nefis terbiyesi olan güçlü bir pratik oruç tutmak. Nefsi terbiye, nefsi bilmekten geçiyor. Nefsi bilmek, ego kimlikleriyle tanışmaktan başka bir şey değil. Bu sebeple oruç tutmak, sadece yemek yememekten ya da yaptım bitti demekten ibaret gibi basitleştirilmemeli.


Oruç tutma sürecinin derinini anlayabilmek kendi pratiğinden geçiyor. Ama pratik edenlerin hepsi derinini göremeyebiliyor. Süreçteki davranışlarına, düşüncelerine, duyumlarına farkındalık getirmek derinini idrake açılan bir kapı. Mindfulness pratiğinin yaşamın her alanında nasıl kullanılabildiğinin ve gündelik hayatta bize sunduklarının da bir göstergesi.


Öğretiler birbirinden ayrı değil. Tam tersi hepsi bir ve birbirine hizmet ediyor. Asıl hüner; belirli zaman diliminde, belirli akışta ve çerçeve içinde yapılan pratiklerden damıttıklarını gündelik hayata yedirebilmek, kendini tanımanda araç olarak kullanabilmek. Çünkü hiçbiri amaç değil. Meditasyon amaç değil, mindfulness pratiği amaç değil, yoga amaç değil, oruç tutmak amaç değil. Bunlar senin kendini bilme yolunda araçların. Bağlanma hiçbirine körü körüne ve aldanma hiçbirinin dış görünüşüne. Niyet et iç gözünle derinini idrake...


 

Oruç tutma sürecinde kendi farkındalıklarımı paylaştım. Bunların her biri sana oruç tutma sürecinin derinini kendi deneyiminle idrakine dair bir davetimdir:

 

  • Kendini değerlendirmek, Beklemek, Şükretmek: Her akşam iftar öncesi, son 5-10-15 dakikada o günkü oruç süresince nefsime dair neleri fark ettim diye günü içimde değerlendirdim. Geçmiş dönemlerdeki yemek öncesinde edilen yemek duasını anımsattı bana bir yandan. Normalde yemek yemeden pek beklenmiyor, yemeğe istenilen zamanda ulaşılıyor, dilenilen zamanda başlanıyor. Oruç tutarkense ezanı beklemek kendi başına oldukça güçlü bir pratik. Tüm gün boyunca hasret kaldığın suyu içerken şükretmek, sofrandaki nimetlere şükretmek başlı başına güçlü bir pratik.

  • Acele etmemek, Açgözlülük yapmamak, Yeterince yemek: Yemeği bir anda, kısa sürede fazla miktarda yiyince midemin şişmesini ilk birkaç gün deneyimledikten sonra yavaşlamaya, yiyeceğin keyfine varmaya özen gösterdim. İftarda da sahurda da benzer durum geçerliydi. Orucu açarken suyumu içip biraz beklemek, yemeğe öyle geçmek, yavaşça yemek, tatlı ya da meyve yemeye geçiyorsam araya biraz mola koymak çok iyi geldi.

 

İftara davet edildiğim yerlerde bu konuda zorlandım, etrafımda hızlı yendikçe ben de akışa kapıldım. Sonrasında, evde daha yavaş yediğimdeki halimle hızlı yediğimdeki halimin arasındaki belirgin farkları gözlemledikçe son iki haftada katıldığım davetlerde bilinçli seçimlerle kendi tempomu korudum. Farkındalık getirmedikçe kendimizi çevremizde kaybedebileceğimizi bir kez daha gözlemlemiş oldum.

 

Sahursa ise, uykudan tasarruf etmek için iftara göre baya kısa sürede çok şey yeme ve açlık korkusu eğilimi kendini gösterdi. Yatarken hem yemeklerden hem bardaklarca içtiğim sudan dolayı dolu midem sebebiyle bir süre uyuyamadım. Uykudan tasarruf edeyim derken daha da uykusuz kaldım. İlk bir haftam sonrasında sahur zamanını daha uzun tutmaya başladım. Böylece kendime yemek sonrası dinlenme zamanı tanıdım. Sonrasında uykuya daha rahat geçebildim ve günüm de daha kolaylıkla aktı.

 

Kızıl Goncalar dizisinin bir bölümünde aktarıyordu Cüneyt,Fazla, noksandır. diye. Ne için yeriz? Sağlık, şifa. Fazla yersek, sağlık noksandır. Buradan, aç kalma korkusuna geçeceğim…

 

  • Aç kalma korkusu: Sırf korkumdan, yiyecekleri, kafeinli içecekleri kısıtlı zaman dilimine resmen tıkıştırdım. Gün içinde kendimi gözlemledikçe aç ya da uykusuz, dalgın hissetmediğimi gördükçe korku etkisini azaltmaya başladı. Günden güne hem yiyeceği azalttım, hem de yediğim süre aralığını artırdım. Bu ikisinin dengesi çok iyi geldi. Ramazan öncesinde aralıklı oruç düzeniyle yemediğim süre aralığını artırmıştım. Daha uzun açlık da deneyimlemiştim. Ama o “hiç yiyemeyeceksin” düşüncesi zihni ele geçirerek beraberinde korkuyu getiriyor. Korkuyu fark etmek, aslında her şeyin yolunda gittiğini, açlığın çoğunlukla zihinde olduğunu görmekse özgürleştiriyor.

Bence oruç tutma sürecinin en büyük nefis terbiyesi burada, korkudan oluşan, elindekinin yetmeyeceğini düşünen, bedenin gücüne güvenmeyen ego kimliğini görebilmek ve maskesini indirmek.


  • Canın her istediğinde istediğine ulaşamamak, Sabır, İhtiyaçlarını gidermek için yeni seçenekler geliştirmek: Gün içindeki aktivitelerime yiyecek ve içeceği ne kadar ilişkilendirdiğimi güçlü bir şekilde gördüm. Mola vereceksem kahve içemiyor olmak, sinirlendiysem yiyecekle çözememek, canım sıkıldıysa bir çay koymak, odaklanamıyorsam kafein alamamak bazı anlarda zorladı. Bağımlılık ve alışkanlıklarımı yıkıp, bu ihtiyaçlarımı başka nasıl giderebileceğime dair seçenekler geliştirdim.


Canım her istediğinde, özellikle çay ve kahveye ulaşamamak onların değerini artırdı. Akşam içebildiğim saatlerin kıymetini bildim.

 

  • Bedenine aldıklarına özen göstermek: Tok tutacak, susatmayacak, kan şekerini dengesizleştirmeyecek seçimler yapmak, yediklerinin bedene etkisini gözlemleyip gerekliyse ertesi gün düzenlemeler yapmak, bedenime kabul ettiklerimin bedenimdeki etkisini birebir gözlemlememe vesile oldu. Daha önce eliminasyon diyeti yapmış ve beslenmesine özen gösteren birisi olsam da, belli saatler dışında yememeyi geçtim; su, çay, kahve bile içmiyor olmak özenimi kat kat artırdı. Dikkat etmezsem günümün zorlu, verimsiz geçebileceği ve belki orucu bozacak olmak bana özenim konusunda ilham verdi ve bedenime aldıklarıma özen gösterme niyetimi güçlendirdi.

  • Günlük düzende esneklik, Düzene bağımlılıktan özgürleşmek: Normalde gün içinde kafein alırken, verimli saatlerimi gündüz olarak tanımlarken düzenim tersine döndü. Bu ilk başta yine korku yarattı; “uyuyamazsam, uykusuz kalırsam, gündüz işime odaklanamazsam…” diye. Ama kısa sürede mevcut koşullara göre düzenimi adapte ettim. Gündüz enerjimi, başkaları ile birlikte yürüyen işlerime ayırdım. Kalan zamanlarda kendime yavaşlamak ve dinlenmek için izin verdim. İftar ve sahur arasındaki akşam enerjimi, kendi başıma yapacağım işlerime ayırdım. Ve kendi başıma üretken saatlerim, gecenin yin enerjisi ile çok da güzel uyum sağladı.

Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi olmadığını. (Şems-i Tebrizi)


  • Kaynağını ve enerjini kendine yöneltmek, Sınırlarını korumak: Gün içinde yiyecek ya da içecekten ekstra enerji almayacak olmak, var olan enerjimin değerini bilişimi artırdı, korumayı öğretti, kendime yönlendirmeyi önceliklendirmemi besledi. Enerjimi başkasına sunmadan önce gerçekten ihtiyacı mı, gerçekten gerekli mi, gerçekten sunduğumun değerinin idrakinde mi’yi bir kez daha sorgulamamı sağladı.

 

Bende büyük açılımlar yaratan bir alan oldu burası. Daha kolay hayır dememi destekledi. Kendi günlük işlerime de aynı bilinçle yaklaştım. Gün içinde nelere enerji harcıyoruz daha net görmemi besledi.

 

 

Kendimizi yiyecekle, içecekle oyalarken bir şeyleri geçiştirebiliyoruz, baskılayabiliyoruz; çoğun zaman neyin içindeyiz fark etmiyoruz. Oruç tutmak sadece yılın belirli döneminde besin anlamında bir arınmadan ibaret değil. Zihinsel ve ruhsal bir arınma aynı zamanda. Ve hüner, oruç tuttuğun bir gününde deneyimlediğini diğer günlerine de taşıyabilmekte.


Din; kurallar ve kalın duvarlar demek değil, yaşam şekli demek. Din çatısı altında sadece “yapmak için yapmak”tan ötesine bakmak, her bir öğüdün ve pratiğin manasını irdelemek ve bu pratiklerle önce kendine bir şeyler katmak; kattıkça ego kimliklerini fark etmek ve sana ağırlık yapan her bir kimlikten özgürleşmek; yani kendini bilmek aslolan ve öğütlenen.

 

Eylemlerimizin ve seçimlerimizin kendimizi bilmek yönünde olması niyetimle…

Comentários


Yeni Blog Yazıları ve İçeriklerden Haberdar Olmak İçin

Bültene Abone Ol

Aramıza hoş geldin! Gelen emailden

aboneliğini onaylamayı unutma.

© 2024 Sibel Okan. Tüm hakları saklıdır.

Sibel Okan

Instagram hesabı:

  • Instagram
bottom of page